ne kadar çok freud okursam o kadar anlamıyorum, berbat bir yorumlama tarzım var. bana uzaktan bakan birinin hakkımda her şeyi anlaması öyle kolay ki. dudaklarımı kapasam, gözlerimi kaçırsam bile ellerimi tutamıyorum. yazmak da benim güçsüz yanım. kelimeler her şeyi mahvediyor. inan hakkında hiç bir şey bilmiyorum. bilmek de istemiyorum, ne kadar çok şey bilebilirim? daha ne kadar inanmaya devam edeyim?
ben kendime iyi davranmıyorum sana nasıl iyi olayım? tek bir fobim bile yok. hiç bir şeyden kaçmıyorum, hiçbiri beni yeteri kadar korkutmuyor; modern dünya beni, bizi öyle iyi koruyor ki gerçekten korkmuyoruz bile. gerçekten korkmaya ihtiyacım var. her seferinde yeni bir çıkış yaratmak zorunda mıyım? bir kere de kapalı kalayım bir kere de kendimle yüzleşeyim. müziğimiz olmasın, kalem, kağıt, fotoğraf makinesi, kitap hiç biri olmasın. çünkü seni sadece seni düşünmediğim zamanlar düşünebiliyorum. (bu arada bu da şarkınız http://www.youtube.com/watch?v=pKd06s1LNik)
yalnızlıkla ilgili söyleyebileceklerimiz kadar yalnızız işte. içinde olduğumuz ve kendimizi ifade edebileceğimiz tek durum yalnızlık. kendi içinde hapsolan insan yine sadece çıkış yolu aramak için kendi içinde geziyor ve bu yolculuğun tamamı gibi sonu da yalnızlık. yani biri tutup bizi silkelese patır kütür yalnızlık dökülür ceplerimizden ve buna rağmen yalnızlığımız hiç eksilmiyor.
hadi hepimiz birbirimize küçükken çıktığımız ağaçları, kuzenimizle yediğimiz haltları, babamızdan işittiğimiz azarları, aslında ilk tercih olarak makine mühendisliği yazacak olmamızı, en sevdiğimiz çizgi filmi anlatalım ve buna iletişim diyelim. kusura bakmayın ama hiç iletişemiyoruz. hemde hiç. buna rağmen ömrümüz yettiğince birbirimize kendimizi anlatıp kendimiz dinleyeceğiz.
doğduğumuzdan beri sahip olduğumuz tek hak ölmek.
he looks like the real thing.
he tastes like the real thing,
my fake plastic love.
hak verdiğimi belirten yorum bırakma ihtiyacı duydum.
YanıtlaSiladamsın.
YanıtlaSil