günaydın canlar. bu gün hiç uyumayan bir insana göre oldukça neşeliyim. birincisi, uyumayıp da beşik sallamadım! daha çok oturup doctor who izledim. ikincisi, bu gün beynimden sanki dersin bir tıpa bir şişe mantarı çıktı gitti. sonra facebooku açında şunu gördüm;
ne güzel zamanlar bunlar.
her şeyden önce bu gün çok güzel bir şey oldu. hayatın kötü veya bir miktar kahırlı giden dönemlerinden sonra kimisine zamanla ve benim gibi kimilerine de laaps diye gelen "ne malmışım" algısı bir kez daha yüreğimi aydınlattı. bir kez daha diyorum çünkü bilirsiniz bir çok şeyden sonra deriz bu "ne malmışım" lafını. ama öyle pişmanlık taşıyanlardan değil bu, dediğim gibi yüreği aydınlatanlardan.
ne fark ettim, ben buraya her şeyi çok üstü kapalı yazıyorum lan. herkes ne olduğunu yüzde seksen doğru ihtimalle tahmin ediyor, ben de tahmin edilesi yazıyorum AMA NEDEN AÇIK AÇIK YAZMIYORUM? biraz düşüneceğim bu konu üzerinde. hadi beraber düşünelim. şimdiii mesela kimselerin bilmesinden çekindiğim ama yazmazsam da tam olarak yüzleşemediğim düşüncelerimi anlığıma yazıyorum. (amk anlık lafını geçen saçma sapan insanların kullandığını gördüm*. ne anlıyorsunuz yani ne kadar anı yazdığınıza inanıyorsunuz da ona anlık diyorsunuz be dal... neyse. bence onlar günlük yada anı defteri falan tutsunlar beni sinirlendirmesinler.) biz devam edelim sayın okuyucu, nerede kalmıştık heh işte onları anlığa yazıyorum. anlık duygu ve durumlar oluyor, yüzleşip sonra bir daha okunmamak üzere başka bir sayfaya geçiyorum. burası daha çok günlük gibi. blog bu tabi günlük gibi olacak. günlük diyorum ama günü gününe başıma gelenleri mi yazıyorum? yoo hiç de bile. e ne bok yiyorum ben burada??? bakalııım, daha çok üzgünken böyle sırf birileri okur da azcık üzüntümü paylaşır diye yazıyorum. (ama kendimi ne kadar ifade ettiğimi bilmiyorum. o yüzden üzüntülü yazıları mesela komik sanıp gülenler oluyordur belki. olsun.) bir de ımm sanırım başka pek bir şey yazmıyorum. peki neden mutlu şeyleri yazmıyorum? benim mutlu anlarım olmuyor mu? benim başıma iyi şeyler gelmiyor mu? TABİ OLUYOR. bakın mesela şimdi mutluyum da yazıyorum. öff hiç bir şey anlamadım. neyse ben sizi seviyorum da ondan yazıyorum diyelim olsun bitsin çünkü başka mantıklı açıklamalar getiremiyorum sayın okuyucu.
*evet duymadım gördüm.
bu gereksiz paragraf dikkatinizi dağıtmasın. yürek aydınlatan "ne malmışım"lardan dem vuruyorduk. bu ışıklı mışıklı şeylerin en önemli özelliği kimi insana pişmanlık kimi insana da anti-pişmalık vermesidir. öncelikle benim içinde bulunmadığım pişmanlık veren "ne malmışım"lardan konuşalım. aslında benim gibi olanlar genelde her iki türlüsünü de bilir. bu yüzden şimdi her ikisi için de ahkam keseceğim dikkat!!
yaptıklarımızdan pişman olma sebebimiz bana kalırsa onların bizim için o zamanlar en iyisi olduğu konusunda kendimizi yeteri kadar ikna edememiş olmamızdır. ne o zaman tam anı yaşamışızdır ne de şimdi bırakmıyordur pişmanlığın terli elleri yakamızı ki anı yaşayalım. bu yüzden hem pişmanlıkla hemde pişmanlığın terli elleriyle uğraşırız. buradaki pişmanlığın terli elleri lafı çok yerindedir aslında. bakın açıklayayım; insan mutlu anlarını düşünerek nereye kadar mutlu yaşayabilir? yenisine ihtiyaç duyar, yine mutlu bir şeyler yaşamak ister. yani mutluluğun öyle sizi sıkı sıkı kavrayacak elleri falan yoktur. ama pişmanlık öyle midir? o ne arsız ne pis bi duygudur ki siz ona sırt çevirseniz de ellerinden kurtulana kadar ondan kurtulamazsınız.işte "ne malmışım" derken pişman olanlar aslında o ellerden kurtulamayanlardır benim fikrimce.
bir de anti-pişmanlık hisseden, "ohh be iyi ki yapmışım, denemeden nereden bilecektim" diyenler var ki biz daha çok şöyle yaparız; pişman olacağımızı hissettiğimizde onu alıp bilincimizin diplerine sokuşturmayız. alıp ona sarılıp bi öper hal hatır sorarız ona. "sen de benim bi parçamsın demek, ne alem insanım be ya" falan deriz kendi kendimize. sonra ne yapmak istiyorsak onu yaparız ve bu şekilde pişman olma ihtimalimizi olmama ihtimalimizle eşit kılarız.
YANİ BUNLAR ASLINDA HEP MATEMATİK! kimileri pişman olma ihtimalini kafasında küçültüp sonradan yanılınca çok üzülür, kimileri de ihtimalleri eşit tutar, böylece kendini pişmanlığa hazırlar ve umursamaz.
genel olarak; başıma ne gelebileceğini düşünür, üzülme payımı hesaplar ve ölümcül seviyenin altındaysa "the thing that which doesn't kill us , makes us stronger" diyerek olaya dalarım ben sayın okuyucu.
şimdi benim burada sanki bu işler formüle edilebilir gibi konuştuğuma bakma sen. çünkü insanoğlunun profesyonelleşemediği tek konu duygulardır. bu yüzden seviyoruz işleri çözmüş gibi davranmayı. ama benim yöntemim baya işe yarıyor. yalnız mantıklı düşündüğünüzde yapmayacağınız şeyler yaptırıyor, fakat çok çılgın olduğu için baya eğleniyorsunuz. ama en sonunda "aman benim canım sağ olsun" demeyi unutmayın çünkü işler can sağlığı üzerine işliyor. öldürmeyen şey güçlendiriyor.
bunlar hep kelime. çok inanmamak lazım, düşünsenize yalan da bir kelime nietzsche de bir kelime.
bu kafa nasıl bir ruh halinin tezahürü acaba?
YanıtlaSilanalizlemek pek güç olmasa.türkiyede entellektüelizmin dahi feodaliteden arınamadığı bir coğrafyada bu fanuslamalar silsilesinin okuyucuya ziyadesiyle amatör bir suretle pompalanması oldukça olağan.sıyrıl bu steril normlardan bana kalırsa.naçizane fikrim,evriltimler arası sıçrayışları bardaklayarak kalem mütenalaştırmazsın.oryant coğrafi üniversiteli kimliğinden arınmak şart.mensup olduğu camianın en popüler olduğunu düşünen diğer kafadan o kafaya ;)