30 Eylül 2012 Pazar

anılar hayallerin bi kulağının arkasını bırakır.

   çok şey değişmedi. işin aslı buralara gelip daha çok yazmak istiyorum üstümden yük kalkıyor. geride bıraktığım zamanı kaydediyormuşum gibi hissediyorum. bu aralar en çok yaşlanmaktan korkuyorum. yine.
   dolmuş camından dışarıdaki orta yaşlı, saçları beyazlamış amcaya biraz baktım gençliğini hayal ettim. edemedim. 25 yıl sonra benim de gençliğimi hayal edemeyecekler. şu an alaskada saat 13:00
   eylülün başından beri yazmıyorum. ama demiştim eylül ayını kişiselleştirmeyeceğim. fakat hayallerimin çalınmış olması konusunu atlayamam.
   bir şeyi hayal ettiğimizde onların kaydolup bir şekilde yaşanıyor olması gibi bir şey söz konusu olabilir mi mesela. kendi başımıza gelmez ama başkası yaşıyor olabilir mi? ciddi anlamda ufak hayaller biriktirmeye başladım artık. ve bir daha asla "du bakayım şöyle yapsam ne olacak" demeyeceğim. çünkü ne olacağını bildiğim şeyler üzerinde daha fazla zaman kaybedip tüketemeyeceğim bi hayat var elimde. artık sonunu kestiremediğim işlere girişeyim de kendimle çelişeyim, kendimi tanıyayım.
  bir süredir de kendimce "olmazsa olmaz" listesi yapıyorum. gerçekten çok boşluktayım. ama boşluğun huzurunu size anlatamam. ve tüm bu saçmalıklar olurken her moralim bozulduğunda yeniden hayatın güzel olduğuna dair öyle şüphesiz anlar yaşadım ki hiç buralara gelip afilli cümleler bile kuramayacağım. ne alaka?
   bu gün hayallerimin çalınmış olduğunu gördüm. sonra yeni boyadığım odamın yeni taktığım perdesini açıp eski penceremin önüne geçtiğimde daha önce orada olmayan bir yıldız gördüm. herhangi bir yıldızı görebiliyorsam, orada bir yıldız varsa ve o yıldızla aramda bir mesafe varsa, o mesafeye ömrüm yetmiyorsa ve şu dünyadaki tüm insanlar el ele tutuşsak (elini tuttuğun iki insandan birinin ben olma ihtimali öylesine düşük ki) bile o yıldıza ulaşamıyorsak eminim çalınması imkansız yeni hayaller kurabilirim. çünkü eminim ki bir yıldıza bakıp düşüneceğin son şey içinde benim olduğum bir anı. ve benim de bir yıldıza bakıp kuracağım son hayalin içinde sen varsın. ama anılarımı geri verirsen tüm hayallerimi çalmana izin vereceğim. yani kusura bakmayın ama anılar hayallerin bi kulağının arkasını bırakır.
   okul açıldı.

2 Eylül 2012 Pazar

"makes us stronger"

   günaydın canlar. bu gün hiç uyumayan bir insana göre oldukça neşeliyim. birincisi, uyumayıp da beşik sallamadım! daha çok oturup doctor who izledim. ikincisi, bu gün beynimden sanki dersin bir tıpa bir şişe mantarı çıktı gitti. sonra facebooku açında şunu gördüm;


   ne güzel zamanlar bunlar.

   her şeyden önce bu gün çok güzel bir şey oldu. hayatın kötü veya bir miktar kahırlı giden dönemlerinden sonra kimisine zamanla ve benim gibi kimilerine de laaps diye gelen "ne malmışım" algısı bir kez daha yüreğimi aydınlattı. bir kez daha diyorum çünkü bilirsiniz bir çok şeyden sonra deriz bu "ne malmışım" lafını. ama öyle pişmanlık taşıyanlardan değil bu, dediğim gibi yüreği aydınlatanlardan.

   ne fark ettim, ben buraya her şeyi çok üstü kapalı yazıyorum lan. herkes ne olduğunu yüzde seksen doğru ihtimalle tahmin ediyor, ben de tahmin edilesi yazıyorum AMA NEDEN AÇIK AÇIK YAZMIYORUM? biraz düşüneceğim bu konu üzerinde. hadi beraber düşünelim. şimdiii mesela kimselerin bilmesinden çekindiğim ama yazmazsam da tam olarak yüzleşemediğim düşüncelerimi anlığıma yazıyorum. (amk anlık lafını geçen saçma sapan insanların kullandığını gördüm*. ne anlıyorsunuz yani ne kadar anı yazdığınıza inanıyorsunuz da ona anlık diyorsunuz be dal... neyse. bence onlar günlük yada anı defteri falan tutsunlar beni sinirlendirmesinler.) biz devam edelim sayın okuyucu, nerede kalmıştık heh işte onları anlığa yazıyorum. anlık duygu ve durumlar oluyor, yüzleşip sonra bir daha okunmamak üzere başka bir sayfaya geçiyorum. burası daha çok günlük gibi. blog bu tabi günlük gibi olacak. günlük diyorum ama günü gününe başıma gelenleri mi yazıyorum? yoo hiç de bile. e ne bok yiyorum ben burada??? bakalııım, daha çok üzgünken böyle sırf birileri okur da azcık üzüntümü paylaşır diye yazıyorum. (ama kendimi ne kadar ifade ettiğimi bilmiyorum. o yüzden üzüntülü yazıları mesela komik sanıp gülenler oluyordur belki. olsun.) bir de ımm sanırım başka pek bir şey yazmıyorum. peki neden mutlu şeyleri yazmıyorum? benim mutlu anlarım olmuyor mu? benim başıma iyi şeyler gelmiyor mu? TABİ OLUYOR. bakın mesela şimdi mutluyum da yazıyorum. öff hiç bir şey anlamadım. neyse ben sizi seviyorum da ondan yazıyorum diyelim olsun bitsin çünkü başka mantıklı açıklamalar getiremiyorum sayın okuyucu.
   *evet duymadım gördüm.

   bu gereksiz paragraf dikkatinizi dağıtmasın. yürek aydınlatan "ne malmışım"lardan dem vuruyorduk. bu ışıklı mışıklı şeylerin en önemli özelliği kimi insana pişmanlık kimi insana da anti-pişmalık vermesidir. öncelikle benim içinde bulunmadığım pişmanlık veren "ne malmışım"lardan konuşalım. aslında benim gibi olanlar genelde her iki türlüsünü de bilir. bu yüzden şimdi her ikisi için de ahkam keseceğim dikkat!!
   yaptıklarımızdan pişman olma sebebimiz bana kalırsa onların bizim için o zamanlar en iyisi olduğu konusunda kendimizi yeteri kadar ikna edememiş olmamızdır. ne o zaman tam anı yaşamışızdır ne de şimdi bırakmıyordur pişmanlığın terli elleri yakamızı ki anı yaşayalım. bu yüzden hem pişmanlıkla hemde pişmanlığın terli elleriyle uğraşırız. buradaki pişmanlığın terli elleri lafı çok yerindedir aslında. bakın açıklayayım; insan mutlu anlarını düşünerek nereye kadar mutlu yaşayabilir? yenisine ihtiyaç duyar, yine mutlu bir şeyler yaşamak ister. yani mutluluğun öyle sizi sıkı sıkı kavrayacak elleri falan yoktur. ama pişmanlık öyle midir? o ne arsız ne pis bi duygudur ki siz ona sırt çevirseniz de ellerinden kurtulana kadar ondan kurtulamazsınız.işte "ne malmışım" derken pişman olanlar aslında o ellerden kurtulamayanlardır benim fikrimce.
   bir de anti-pişmanlık hisseden, "ohh be iyi ki yapmışım, denemeden nereden bilecektim" diyenler var ki biz daha çok şöyle yaparız; pişman olacağımızı hissettiğimizde onu alıp bilincimizin diplerine sokuşturmayız. alıp ona sarılıp bi öper hal hatır sorarız ona. "sen de benim bi parçamsın demek, ne alem insanım be ya" falan deriz kendi kendimize. sonra ne yapmak istiyorsak onu yaparız ve bu şekilde pişman olma ihtimalimizi olmama ihtimalimizle eşit kılarız.
   YANİ BUNLAR ASLINDA HEP MATEMATİK! kimileri pişman olma ihtimalini kafasında küçültüp sonradan yanılınca çok üzülür, kimileri de ihtimalleri eşit tutar, böylece kendini pişmanlığa hazırlar ve umursamaz.
   genel olarak; başıma ne gelebileceğini düşünür, üzülme payımı hesaplar ve ölümcül seviyenin altındaysa "the thing that which doesn't kill us , makes us stronger" diyerek olaya dalarım ben sayın okuyucu.

   şimdi benim burada sanki bu işler formüle edilebilir gibi konuştuğuma bakma sen. çünkü insanoğlunun profesyonelleşemediği tek konu duygulardır. bu yüzden seviyoruz işleri çözmüş gibi davranmayı. ama benim yöntemim baya işe yarıyor. yalnız mantıklı düşündüğünüzde yapmayacağınız şeyler yaptırıyor, fakat çok çılgın olduğu için baya eğleniyorsunuz. ama en sonunda "aman benim canım sağ olsun" demeyi unutmayın çünkü işler can sağlığı üzerine işliyor. öldürmeyen şey güçlendiriyor.


   bunlar hep kelime. çok inanmamak lazım, düşünsenize yalan da bir kelime nietzsche de bir kelime.

1 Eylül 2012 Cumartesi

blood sugar sex magic


   şimdi cancağazlarım tam bir hafta sonra şu dünyadan yapmadan göçüp gitmeyeceğim bir şey yapacağım. bu yüzden hazırlıkları hızlandırıp çalışmalara devam ediyoruz!

   2005den beri bekliyorum şimdi 1hafta daha bekleyeceğim. neden mi? NEDEN Mİ?


   şu gördüğünüz gençliğinde sikine çorap takıp gezen adamlar var ya. ah ulan hala inanamıyorum yani aynı gezegende yaşıyor olmaktan mutluluk duyduğum adamlarla aynı şehri paylaşmayı bırak aynı koordinatlarda olacağız lan. hani onu bunu bırak bir de bunlar şarkı falan söyleyeceklermiş de biz dinleyecekmişiz!! bak sen!! olur mu lan öyle şey, inanır mıyım ben buna!! hay gözünü sevdiğimin dünyası, hala müzik yaptığı yıllarda yaşadığım tek sevdiğim grup lan rhcp... ey gidi günler.

  şimdi cancağazlarım size bir liste yaptım. bu liste için çok da uğraşmadım. adı geçen grubumuzun internet sitesine girdim, konserlerde çalacakları şarkıları yazdıkları kağıtların fotoğraflarına bakıp istanbulda çalacakları muhtemel şarkıları çıkardım. haa bunu fotoğraflara bakmadan da yapardım çünkü zaten ne söyleyecekler sanki be??

   işte o liste!!!

 by the way 
 californication 
 around the world
 charlie
 otherside
 hard to concentrate
 universally speaking
 higher ground
 under the bridge
 dani california
 cant stop
 give it away
 throw away
 right on time
 she's only 18
 parallel universe
 dont forget me
   give it away ile bitecek büyük ihtimalle ve by the way ile de başlaması muhtemel konserimizin. haa derseniz ki nerde lan yeni albüm. ben daha yeni albüme çalışmadım. kesin çalışılması gereken 7 şarkı var. ki onları da tahmin etmek zor değil.

look around
monarchy of roses
ethiopia
factory of faith
the adventures of raindance maggie
goodbye hooray
meet me at the corner

   falan fıstık işte. çalışın bunlara. bir de mesela konserde çalınmama ihtimali yüksek ama canlı dinlenmediği için üzülünecek şarkılar var;

zephyr song
soul to squeeze
tell me baby
hump de bump
blood sugar sex magic
desecration smile
fortune faded
scar tissue
...

   mesela scar tissue john frusciante yok diye olmayacak bence. zaten john frusciante yok diye bir sürü şey olmayacak, başta john frusciante olmayacak.

   gelecekleri kesin değilken söylenen 13 eylül tarihi turlarına uyuyor mu uymuyor mu araştırmaları yaparken sitelerinden onlarca kere baktığım haritada istanbulun üstünde güzel kırmızı bir angels asshole görmek ne mutluluk verici.
   buyurun şöyle göstereyim size assholeumuzu;



   size saçma gelebilir ama konserde ne giysem lan diye düşünmedim değil. e bir rhcp tişörtü giymek de akıllardan geçmedi değil. gelin görün ki tüm rhcp tişörtlerimi vermişim. bakın "ler" diyorum çünkü kızılayda tişört üstüne baskı yapan yeri keşfettiğimizden beri bastırmadığımız albüm kapağı, fotoğraf kalmadı lan. kendi rhcp tişörtlerimizi tasarlamıştık be!

   ben hatta duvarıma falan çizmiştim bu meleğin göt deliğini hatta ahanda bakın;



   şimdi böyle elimde biletim konsere gideceğimi o zamanlar nerde...HASİKTİR BİLETİM NERDE tamam sakinim buldum. hala trabzonda duvarda asılı duruyor sandım bir an.

   bakın bu da biletim oluyor;




   şimdi diyebilirsiniz ki o kadar seviyorsun da neden bileti 1. kategoriden aldın? bunun iki cevabı var;
   1. frusciante yok. ne bileyim yeni elemanı yeteri kadar sevmiyorum. bi frusciante değil elbette.
   2. herkes 1. kategoriden bilet aldı ben tek başıma mı gitseydim 450 liralık yere???

   gelelim konserden önce, konser sırasında ve sonrasında neler olacak. inanın HİÇ BİR FİKRİM YOK. ama yardımcı olması açısından genç bir arkadaşımızın konser sırasında çekilmiş bazı fotoğraflarını paylaşayım sizinle;



   yani bu arkadaşı yadırgayacak halim yok sonuçta ben ne halde olurum kim bilir? sanırım bir angels asshole dövmesi yaptıracağım giderken. yani geçici. çünkü kalıcı dövme olarak bir camel yaptıracağım ilk. onu yaptırdıktan sonra esol mesol yaptırırız artık bilemiyorum. bir de saçlarım hala mavi olsaydı da bu konsere öyle gitseydim keşke. yani en son kuaföre gidip saçlarımı yaktırana kadar hiç aklıma gelmedi, bu konsere mavi saçla gidilirdi be!
    bu adamlar çoluğa çocuğa karışmış insanlar. artık öyle çorap falan takıp çıkmıyorlar sahneye. hatta kendi uçaklarıyla ailecek gezip konser veren insanlar oldular. ama yine de flea sahnede kafası kopacakmış gibi hareketler yapmaya devam ediyor, anthony kadife sesiyle şarkı söyleyip tanımlamaya çalışmadığımız hareketler yapıyor, chad sanırım hala aynı kıyafetleri giyiyor. her şey hala güzel lan.