saatler önce doğan güneşin ısıttığı odadaki sessizliği yataktan parkelere verdiğim ağırlığımla bozdum. onu uyandırmadan odadan çıktım, bir kez açıldı mı gözlerim bir daha uyuyamazdım onun aksine. önceki sabahlarda güzel elleriyle hazırladığı sofraları düşündüm yüzümü yıkarken. domateslerin üzerine zeytin yağı döküşünü ve çalan müziğe göre ayaklarının ufak dansını. bu gün de ben aynını yapabilirdim, yapmadım. bir sigara yaktım ve pencereden sokağı izledim. başka pencerelerden başka sokakları izlediğim günleri düşündüm. çocukken yatağımın yanındaki pencereden görünen sokağı hatırladım. karşı binanın camlarına yansıyan binamıza bakar karşıdaki binanın penceresinden dışarı bakmayı hayal ederdim. yine pencerelerin bu tarafındaki kahvaltı sofralarını değil dışarıdaki yaşamadıklarımı düşünüyordum. kurtulmam gereken bir kendim vardı ben de hızlıca hazırlanıp çıktım.
yakın bi caddede kahvaltı söyledim kendime. normal zamanda kim buraya kahvaltıya gelirdi ki? herkes kaçıyor olmalıydı, kaçaklar için kahvaltı. siparişimi beklerken kaçtığım düşüncelerim yeniden yakaladı beni. neden mutlu ve sıcak bir evi uyanır uyanmaz terk ettin be kadın dedi biri. kendime mahcup oldum, bi süre sonra; beni üzen bir şey vardı ve bunun sebebinin kim olduğunu anlamak için ondan uzak durmam lazımdı ben kendi kararlarımı verebilirim dedi diğeri. şimdi biraz daha rahatladım, kendimle boğuşmam sırasında kahvaltı geldi ardında çay ve ekmek.
tabağa bakarken salaklık ettiğimi basit bir tost söylemem gerektiğini düşündüm. çok fazla seçenek var ve lezzet açısından doğru bir sıra tutturmak gerek. daha önce çeşitli kahvaltı alışkanlıkları denedim hiç birini sürekli hale getirmedim.
eve geri dönerken bir paket sigara daha aldım, onun anahtarlarıyla onun kapısını açarken fark ettim, döneceğini biliyorsan kaçmış sayılmazsın. yeni uyanmıştı "günaydın canım, nereden geldin?" "sigara almaya çıkmıştım, bir daha geri dönmeyeceğimi söylemek için döndüm, hoşçakal."