2 Ocak 2014 Perşembe

hikayedir

   2 ekim 2000
   belirli açılardan anlatacağım hikaye tutarsızlıklar içeriyor, insan olmanın getirileri zamanın götürülerini tutmuyor. bahsi geçen kişiler ve yerler tamamen gerçek olup gerçek dışı bir zamanda yaşanıyor.
   üç adım daha ilerlersem bir kağıt ve bir dolma kalemin durduğu, ahşap kaplama bir masanın yanında olacağım.

   29 nisan 2003
   bekle, onlar seni benim sevdiğim gibi sevmiyor

   14 eylül 2009
   ben çocukken yerden 10 santim kadar yükselip birkaç metre uçabilirdim. sahip olduğum tek yetenek buydu. bunu ilk sorguladığımda yine uçuyordum, birden ayaklarım yere değdi ve bir daha asla uçamadım. bu büyüdüğüm gündü, 1994 yılının bir yaz günü.
   o çocuk bu olaydan sonra küsüp arka odaya saklandı, 2008de bir bahar günü öldü. kimse öldüğünü bilmedi çünkü çocukların öldüğünü kimse bilmezdi.

   yaz 2010
   bu izpewe ile tanışmamın hikayesidir.

   izpewe konuşamayan çocuklara bir kuş olarak görünür, kimi zaman yeni biçilmiş çimen gibi kokar, yüzü bir dart tahtası gibiymiş bu yüzden göstermez. dünya adil bir yer olmadığı için sık sık dünyaya gelip kimi insan ve kötü kalpli bazı hayvanların ölümüne sebep olur. ondan söz eden insanların her kelimesine dikkat edilmelidir çünkü ancak yeni keşfedilmiş bir afrika kelebeği kadar bilgiye sahip olabiliriz onun hakkında. bunları bana o söyledi. izpewe ile ilgili bildiğimiz bir başka şey de yıldız ışığı olmadan yaşayamadığıdır. bu yüzden onu bize en yakın yıldız olan güneşin gökyüzünde parladığı saatler dışında görmek neredeyse imkansızdır. kendisinin sonsuz sayıda evrende sonlu sayıda dostu olduğunu biliyoruz, çünkü düşmanlarını ölüme mahkum eder. onun gibi bir dost istemezsiniz ama ona düşman olmayı seçmek hayattan vazgeçmek demektir.
   kendisi ilk defa bir akşamüstü yarasa kılığında odama geldiğini söylüyor. benimle ilgili farklı olan hiç bir şeyin olmadığını özellikle belirtmemi istiyor. ancak yaşadığı zamana göre bir iki yüzyıl sonrasını hak eden bir kaç bin insandan biriymişim. 1994 yılında beni itip yere düşüren oymuş, zavallı bir çocuğun küsüp arka odaya saklanması ve yıllar sonra yalnızlıktan ölmesi onun suçuymuş ve bu yüzden vicdan azabı çekiyormuş. çünkü çocukların ölmediği herkes tarafından bilinirmiş ve böyle bir hata yapmış olmak onun şanına şöhretine leke sürebilirmiş. 1994 yılının bir yaz günü ölümcül bir düşüş yaşayan bu çocuk için yapabileceği tek şey onun işe yaramaz büyümüş haline bir iki iyilik yapmak olabilirmiş. söylediğine göre bir daha asla uçamayacakmışım.
   bir insanla tanışmak için alışılmışın dışında yöntemleri vardır. gündüz vakti uykularında gelir insan yanına. onun kelimelerini duyamazsınız ama o konuşur ve konuşması bittiğinde ona cevap veremezsiniz ama o dinler. bir gündüz uykumun sonuna yetişti sıcak bir ankara gününün sıkıcı bir saniyesinde. o gelmese uykumun sonu olmayacakmış, çocuk hali ölen insanlar gündüz uykularında ölüp giderlermiş. öylesi çekilmez bir hayat yaşayıp kendi canlarına kıyacakları için adil olmayan dünya onlara bir kıyak geçermiş. bunlar izpewenin anlatıları.
   dört kez seslendi iki kez zıpladı! bunları göremedim ama bilmemi sağladı. çok önceki zamanlarda bunları gören atalarım varmış, belleklerinde öyle derin yer etmiş ki benim neslime kadar aktarılmış. neden aklımızda olduğunu bilmediğimiz yüzler ve sesler gibi bu bilgi de en fazla korkunç bir kabusta bilince çıkarmış. ve rüyalarımızda gördüğümüz yüzlerin hepsi atalarımızın aşık olduğu insanlarmış, bizler de aşık olduğumuz insanları sık sık rüyalarımızda görürsek genlerimize yerleşir nesiller sonra başka rüyalarda ortaya çıkarlarmış. bu sayede aşk ölümsüz olurmuş. konudan konuya atladığımı bilse nasıl da kızardı şimdi, elbet ben onun kızdığını göremezdim ama bilirdim.
   belirtilen bu zamandan sonra yaşayacağım her şey onun bir armağanıymış. iyi ve kötü şeyler olabilirmiş fakat doğru ve yanlış diye şeyler yokmuş. bunu unutmazsam ölü bir çocuğun ve bu çocuğun yıllarca çektiği acıların anlamını bulabilirmişim.
   ben hayatta herhangi bir anlam aramam.

   16 aralık 2013
   bu zamanı durduramadığım diğer günlerden biridir.

   18 şubat 2011
    yaşadığım şehirde yaşadığım bir günün hikayesidir.

   
buraya sık sık gelir misiniz? ben gelmezdim fakat çok beğendim ne yalan söyleyeyim. düşlerimde gördüğüm bir liman vardır gemilerin yük getirmediği vakitlerde gizli işler döner. bir telefon kulübesinden gelen cevapsız çağrı gibi bilinmez bir hisse kapılırım bu düşü ne zaman görsem. size de olur mu böyle şeyler? bir arkadaşım var benim sizi de anımsatıyor aslında saçları ve elleri, o hep böyle hisleri düşlerde değil gerçek hayatta yaşarız ama yaşamak istemeyiz derdi. ben anlamam bu işlerden, bunları düşünmek yoruyor insanı. şu ağaçların arasındaki kuş yuvasını gördünüz mü? burayı yuva bellemiş bir kuş ailesi olmuştur elbet ama şimdi taşınmış olmalılar, boş gibi görünüyor yuva. biz de bir kere taşındık, şimdi eski evimizde kim kalıyor diye merak ederim hep. banyonun fayansları onların da belleklerinde yer etmiş midir acaba veya kapı zili değişmiş midir? ama en çok da balkon demirlerini merak ediyorum.
   bir çay daha içer miydiniz? benden olsun. ne çok farklı çeşit çay var, insanlar ne farklı damak zevkine sahip ya hu. ben yemek yapmaktan hiç anlamam bu yüzden damak zevkim iyi değildir. yemek yapmanın kolay olduğunu söylerler ama ben kötü yemek yaparım diye çok endişeleniyorum. insan yediklerine saygı duymalı. dün bir belgesel izledim, yemek dedim ya oradan aklıma geldi. yabancı bir ülkenin pazarından alışveriş yapıyordu adam. yöresel meyveler, peynirler hatta et çeşitleri neler neler görmeniz lazım! böyle şeyler izlerken en çok kameramanları düşünürüm, onlar da oradalar ama orada yokmuş gibi kameraya bakarak bizimle konuşuyor esas adam. ne enteresan meslek. filmlerde farklı ama filmleri çekerken... aaa şuna bakın ne güzel renkleri var kedinin, böylesi gri kedilere bayılırım. bu bahçede çok kedi var, gelen insanlar besliyor demek ki. benim hiç kedim olmadı, bir zamanlar bir yavru kedi gözlerimin içine bakıp yemek dilendi benden, ben de onu alıp eve götürmeyi düşündüm ama olmak istediği yerin sokak olduğunu belli etti bana. kedilerin ne istediklerini insanlardan daha iyi bildiğinden emin oldum ben de. hah ne diyordum film çeken kameramanlar, onlar daha farklılar, o mekanda olmadıklarından iyice emin izlemek lazım filmleri. tabi siz de bir kameraman değilseniz. eğer bir kameramansanız o halde meslektaşınız nasıl çekim yapmış diye incelemeden edemezsiniz.
   3 yıldır yaşıyorum bu şehirde ben, bu mevsimde böylesi güzel hava şaşırtıcı doğrusu. hemen dışarı çıktım insanları izleyeyim diye. bu caddeden pek az insan geçiyor ama yine de bir başka keyif veriyor bana. bakın şu köşedeki bakkala giren çıkan insanları iyi izleyin. bana kalırsa bakkalın yüzü pek gülmüyor. bunu çıkan insanları izleyerek anlayabilirsiniz. ben öyle yapıyorum ve bir gün o bakkala gidersem bunu bilerek gideceğim. fakat evim buraya yakın değil o yüzden gideceğimi hiç sanmıyorum, gerçi insanın başına ne geleceği hiç belli olmaz bir bakmışsın başka bir mahalle bakkalındasın.
   kitaplarla aranız iyi gibi gözüküyor, nereden anladım biliyor musunuz? dinlemeyi iyi biliyorsunuz. sizin gibi insanların kitap okuduğunu hemen anlarım, ben de çok sık kitap okurum. halk kütüphanesine gider saman yapraklı romanlar alırım. tahminimce az okunmuş adı sanı pek bilinmez kitaplar oluyor bunlar. fakat öyle çok merak ederim ki diğer insanların merak etmedikleri bu kitapları.
   ben artık kalkayım, bir çocuğun ölümüyle ilgili bir araştırma yapıyorum. aramızda kalsın ölen bir yetişkin olsa intihar derdim fakat 10 santim yüksekten düşüp saklanarak ölmez hiç bir çocuk. kim bilir ölmese sizin gibi o da buraya gelip... sahi siz ne yapıyorsunuz burada?

   18 aralık 2013
   bu uyanık halde gördüğüm ilk sendir.

   9 temmuz 2012
   şiirimin köşesine oturdu izpewe. uzun süredir ilk defa kendini anımsattı. koyu yeşil ayakkabılar giyen bir kadının gölgesinde dinlenmiş uzun süre. bize kısa gelen yıllar onun için ömürden uzun ömürmüş. bir ömrü bir gölgede geçirecek kadar çok sevmiş koyu yeşil ayakkabılı kadını. kadın yaşlanıp ölünce john singer sargent'ın yanına uğramış fakat kendini anımsatmamış. john singer kadını resmetmiş.
   1876 yılında montanada kızılderililerle birlikte amerikan kuvvetlerine karşı savaşmış izpewe. savaş üç yaz günü sürmüş, ikinci gün ölen cesur bir yerli onuruna korkak bir kız doğmuş yıllar sonra. işte bu yüzden dedi dünya adil bir yer değil. bunu herkes duydu, duymazlıktan geldi.
   öldürdüğü çocuğun büyümüş haline hediye ettiği sefil hayatı kontrol etmeye geldiğini söyledi. hayat nasıl gidiyor diye sordu bana ama duymadım. bir kereye mahsus ondan istediğim bir şeyi yapacağını hatırlayıp hatırlamadığımı sordu. cevap vermedim fakat dinledi.
   şiir bittikten sonra izpewe gitti. şiiri yedim.

   26 aralık 2013
   bu uyanıkken aradığım son sendin.

   10 mart 2013
   bu yaşamaktan ölesiye korkan bir adamın hikayesidir.

   konuya hakim olmadığı için çok sinirliydi biliyorum.
   bildiğim şeylerin bu kadar fazla olması beni çok rahatsız ediyor, sadece konuşmak bile öylesine güzelken, yazamamanın verdiği acıyı tahmin edemezsin. o da edemez.
   iyi niyetli olmak hiç bir şeyi değiştirmiyor asla değiştirmedi.
   kurtulmak için koşmak yerine bekliyorum, hareketsiz beklersem insanlar bir şekilde uzaklaşmış olacak. bu da kurtuluşun farklı bir yolu.
   üstelik o da kendini öldürse geride bir mektup bırakacak olanlardan. kendini öldürecek kadar kendinden değil dünyadan nefret ediyor. dünyadan kurtulmak istiyor diğer insanlardan, polenlerden, çamaşır makinesinde asılmayı bekleyen çamaşırlardan ve ödenecek faturalardan kurtulmak istiyor; kendisinden değil. öyle kızmış ki dünyaya, tutup kendisini öldürse okuyup yaptıklarına pişman olsun diye insanlar, polenler, çamaşır makinesinde asılmayı bekleyen çamaşırlar ve ödenecek faturalar. bir mektup yazıyor; polenlerin beni hapşırmaya hakkı yoktu diye düşünüyor, çamaşırların bana benim onlara muhtaç olmam çok saçma diyor, ihtiyacı olmadığı bir düzenin vergili faturalarını ödemek istemiyor, insanlarsa her zaman sadece bencil oluyor.

söyleyemediklerinin altında ben eziliyorum.

işte yine aynı şeyler oluyor, gerçek bir kurtuluşa asla yetişemiyorum. başka bir şarkı daha başlıyor bitiyor. hikayesini asla bilmiyoruz kendimiz yazıyoruz. hem dökülen gözyaşlarının gelecekte işimize yarayacağını mı sanıyorduk ne, bol bol ağladık. işe yaramadı. lütfen artık kafamın içinden çıkarın bunu.
   yapılacak bir iki görüşme daha var sonra herkes gidecek. aynı yollardan birbirinden habersiz yürüyecekler. farklı kararları aynı kaçışa kavuşmak için alacaklar. birbirlerine ihtiyaç duyacaklar ama asla söyleyemeyecekler. daha önce yaptıkları hataları asla geri döndüremeyecekleri için yollarından asla sapmayacaklar. birlikte de olmayacaklar ama asla ayrılamayacaklar da.
   ve güneşli bir pazar gününde geçirilen sinir krizleri sadece insanlıktan uzaklaşmayı sağlıyor. geceleri daha az uyumayı ve kitaplara daha çok inanmayı ve yalnız olduğunu hatırlamayı. elinde kalanla idare etmeyi bilmiyoruz, öğrenmeyeceğiz de.

   1 ocak 2014
   bir umudun üstüne ateş edişimdir.

   15 haziran 2013
   hiç de olmayacak işler oluyor bunlar hep deliliğin göstergesi, sıkı sıkı tembihlemişti beni bunları yaz ama yaşama diye. yavaş yavaş olan şeyler hızla olanlardan daha korkunçtur. üstelik korkularımızı bastırdığımız bu şehir hayatında korkulacak hiçbir şey kalmadığı için daha derinlerde yavaş yavaş korkuyoruz. yalanlarından çok korkuyorum.
   seni affediyorum. pişman olmaya inanmam yine de hayatıma olduğu için pişmanlık duyduğum tek insan sensin. ben bu günün kırıklarını asla temizlemedim, yüreğimin ortasında kalsınlar ve parlasınlar. her gelenin ayağına batsın ve onlar da acıma ortak olsunlar. bana verdiğin acıyı ben de başkalarıyla paylaşayım ki acım acımız olsun.
   izpewe gelsin diye çok bekledim.

   24 eylül 2013
   öğretinin öğrenildiğinin hikayesidir.

   dün yaşadıklarım izpewenin işiymiş. kötü insanları affetmemem gerekirmiş, bana söylediklerini hep unutuyormuşum; doğru bir insan değil iyi bir insan olmak erdemmiş. onun doğrusuna göre kötü olan herkes ölümü hak edermiş ama bu benim doğrularımla çelişirmiş, bu yüzden iyi olanı yapar kendi doğrularına göre yaşamazmış. hak etmediğim halde bana bir iyilik yapmış ve insanların ne kadar yanlış olduğunu göstermiş, bunun karşısındaki çaresizliğimden ders almalıymışım. dün yaşananlar uzun bir yolun bitişiydi. hala bir istek hakkım olduğunu hatırlattı, hatırlamadım.

   2 ocak 2014
   lütfen bunların hiçbiri yaşanmamış olsun, hayatımın en iyi yanlışısın.



orhan peker | kuşlar