7 Aralık 2013 Cumartesi

7,046 milyar

  bu sabah kalktığımda hiç uyumamıştım. ışığı söndürdüm ve kül tablasını boşalttım. bulanık görüyordum. uyuyamadığım için bulanık görüyor olmalıydım, yıllardır gözlerim bozulmadığı için şanslıyım. belki de artık zamanı gelmiştir, daha az net görmenin pek zararı olmaz. artık göreceğim şeylere anlam yüklemeyeceğim. bir kaç yıldır da duyduklarıma anlam yüklemiyorum. hazırlanıp işe gitsem iyi olacak.
  beş yıldır aynı yerde çalışıyorum. iş arkadaşlarımla iş arkadaşlarım gibi arkadaşız, patronumla da patronum gibi sevişiriz. bir sabah otobüsten inip ofisin olduğu binaya yürürken yanıma gri audisiyle yaklaşıp binmemi istedi. yolumuz çok kısa olduğundan ve patron işçi samimiyetini aşmamak için pek az konuştuk. binanın garajına girdi arabayı park etti ve o güzel elleriyle hızlıca arabanın kapısını çarptı. asansöre kadar yavaşça yürüdük yalnızca bir kere birbirimize bakarak gülümsedik ve asansör geldiğinde önce onun binmesi için ufak bir el hareketi yaptım. daha önce bodrum katından ofisin olduğu kata çıkmadığım için bu seferki asansör yolculuğu 6 saniye daha uzun sürdü. böyle zamanları değerlendirmek için zamanı sayarım. akıp gitmesine izin veririm ve beynimi boşaltırım. işin aslı 6 saniye konusunda yanılıyor olabilirim çünkü bir an için eteğinin hizasındaki diz kapakları dikkatimi dağıttı.
  gün boyunca diz kapaklarını düşündüm.
  iş çıkışı durağa yürürken aynı arabanın hızla geçtiğini gördüm. içine bakmadım. eve gittiğimde normalden daha az yorgundum. hayatıma yeni iki diz kapağının girmesi beni mutlu mu etti diye düşünmek istemedim, bunun yerine duşa girip onu düşündüm. benim durumumda bir erkeğin yapacağı şeyleri yaptım. genelde yan sokaktaki küçük marketteki kasiyer kızı düşünürdüm. bazen de değişiklik olsun diye başka kadınları. ofisteki ayşeni de düşünmüşlüğüm vardır ama onu aklıma bile getirmemiştim.
  ertesi gün yüzünü bile görmedim. ta ki çıkışta gri audi bu sefer sol camını aralayıp bu gün için bir planım olup olmadığını sorana dek. böyle anlarda insanın aklına çok şey geliyor. ilk olarak sevişmek geldi sonra 5 yıldır çalıştığım yerden kovulma ihtimalim. daha sonra sadece arkadaş olmak istiyor diye düşündüm. sonra belkide bir iş verecek ne salağım dedim. doğruyu söyledim; yok. belki beraber bir yere gideriz gibi bir şeyler söyledi tam olarak hatırlamıyorum. iş çıkışı bile olsa patrona karşı gelecek değildim. arabaya bindim ve çok az konuştum. daha önce gelmediğim ve evime ancak üç vasıtayla dönebileceğim mesafede bir bara geldik. böyle bir kadının gitmesini bekleyeceğiniz türden bir yer değildi. daha çok gençlerin takıldığı ama bizim yaşımızdaki insanların gençliğinde moda olan şarkıların çaldığı, anladığım kadarıyla böyle bir tarz tutturmaya çalışan küçük bir yerdi.
  bana kaç yıldır bu ofiste çalıştığımı, işlerin nasıl gittiğini, hayatımdan memnun olup olmadığımı sordu. kendimi hiç rahat hissetmiyordum ve bunu ona çaktırmamak için daha çok kasılıyordum. sorulara kısa cevaplar verip ona pek soru sormamaya çalışıyordum. onunla flört ettiğimi sanacak diye çok korktuğumu hatırlıyorum. içimde ne yapmaya çalıştığını anlayamamanın verdiği korku yüzüme vurmasın diye uğraşmaktan hiç bir şeye konsantre olamıyordum. konuşmadan tatmin olmamış olmalı ki 1 saat sonra istersen seni eve bırakayım dedi. senin için sorun olmazsa gibi bir şeyler söyledim o sırada hesabı ben mi ödemeliyim yoksa paylaşmalı mıyız diye düşünürken ceketini aldı ve kalktı. garson kalktığımızı görür görmez boş masaya yeni müşteri almak için masayı silmeye başladı. garsona hesabı alabilir miyim dedim ve adam yüzüme bakmak istemeyen bir tavırla hesabı hande hanım ödedi beyefendi dedi. ne yapacağımı iyice şaşırmış bir halde çoktan ceketiyle beraber bardan çıkmış olan handenin yanına koştum. buna hiç gerek yoktu izin ver de kendi payımı vereyim dedim. soğuk yanıtlar verdi. bir patrona böyle bir anda ne kadar ısrar edebilirdiniz ki? arabaya bindik, çalıştırmadan önce biraz bekledi. iyi misin istersen ben kullanayım alkole alışığımdır dedim. o sırada bana dönüp gözlerimin içine baktı ve bakışları tüm bedenimi hareketsiz kılmaya yetmişti ki beni öpmesinden korktuğum an beni öpmeye başladı. tüm bu olanların saçma klişeliği içinde tek düşündüğüm şey onun patronum olduğunu düşünmemekti. ne olursa olsun güzel bir kadına ne kadar karşı koyabilirsiniz ki?
  öpüşmeyi bıraktığımızda, bana gidelim lütfen dedi. kafa salladım. ne uzak ne yakın sayılabilecek bir mesafede yeni yapılan bir sitede oturuyordu. güvenlik görevlisi gülümseyerek kapıyı açtığında...
   bunlar olalı 1 yıldan fazla zaman geçti, ertesi gün neyse ki erkeklerin iki gün üst üste aynı kıyafetle işe gitmeleri dikkat çekmiyor diye düşünmüştüm. sonraki 2 ay boyunca güvenlik görevlisinin gülümseyen yüzünü onlarca kez gördüm. benim gibi bir adamın bunları yaşaması ne sıra dışı diye de düşünmüştüm. saçmalık. bu olaydan 4 ay sonra iş değiştirdim, 7 ay sonra kasiyer kızla seviştik, 11 ay sonra artık kullanmıyorum diye kapatmayı planladığım ev telefonum çaldı. dün iki kat altta oturan kız intihar ettiği için bina polis doldu.
   kız bir not bırakmış, elbette bırakacak ölüme bile saygısı yok insanların.

"   bu bir kadının ve birçok adamın hikayesi. ne yaptığından emin fakat ne yaptığını bilmeyen bir kadının hikayesi. her gün uyumaya cebinde hayalleriyle dönen, hayallerini yakarak ısınan ve içmeye şarap bulamayan, susuzluğun anlamını bilen bir kadının hikayesi.
   kelimeleri ciğerleriden gelen havayla anlamlandıramayan, ancak midesinden gelenlerle kusan beyaz bir kadının karanlık hikayesi. gözlerin sadece ışığı algıladığı dünya gezegeninde görünmez bir kadın. "

   bu binadan taşınıyorum.