19 Haziran 2013 Çarşamba

gecenin körü

   dinle,

   an dediğin şey öyle kırılgan ki seni görmüyor, şansın tutmuyor ve bitiyor.
   elleri, gözleri hatta elinin göğsüyle kalçalarının arasında dokunabildiği
   hiç de müşterek olmayan en masum teni bile isyan ediyor.
   acı eşiğin bellidir ama bu karanlığa ne kadar dayanacağını bilmiyorsun.
   başlangıcını hatırlamadığın hayatın sonuna inanıyorsun otel odalarının halı kaplı zeminlerinde.
   yan odadan gelen çıtırtıları duyarken uyuyabiliyor musun?
   aynı yerde olduğun sürece duvarları engel mi sayıyorsun?
   arkada bıraktıklarının hiç değeri yokken görünmeyen geleceğe tapan insanlar yaşıyorlarsa ben ölüyüm!
   ölüyüm ve canım pahasına ölmeye devam ediyorum.
   nefes aldığım sürece ölüyüm.
   yoksul, mutlu ve apaçık bir zihinle yaşamdan kalkan son trenin vagonlarında etime tütün sarıyorum.
   kaburgalarımı ezsen lav çıkar.


   gecenin körü nedir bildim, orada an yok.
   hafıza kaybının salt iğreçliği ve insan olmanın utancı yüzüne hızlıca, durmadan çarparken;
   pencereden dışarı fırlattığın haykırışların, kör bir adamın karanlığı kadar karanlık gecede duman gibi dağılıyor.
   başını ve sonunu hatırlamadığın siktiğimin hayatında ciğeri beş para etmez hatunların peşinde sıvazladığın egon,
   bileklerini kessen dahi öldüremeyeceğin egon,
   saf olandan nefret eden egon.


   öyle çok gözyaşı döküldü ki, o gün yağmur yağmaya utandı.
   güneş doğmasa, kuruyana kadar kanım ağlayacaktım.
   ve ancak uykularım bilir ki terimde boğulurcasına acı veren rüyalarımda bıçak kadar keskin kelimelerin...
   namussuz bir çağ bu biliyorum.