24 Aralık 2012 Pazartesi

özür dilerim.

   daha fazla konuşmana izin veremezdim, uyandım. henüz hayal etmediğim hayal kırıklıkları yaşadım.

   parçaları topladım, yatağın altından masanın üstünden ve pencerenin önünden. büyüyünce görünmez olacağıma yemin ettiğimi hatırladım ve katlamadan kaldırdığım fazlalıkları yer tutmasın diye yaktım. görünmez olduğumda yaşayacağım yalnızlığı hayal ettim. bir kez daha kırıldı hayallerim. çalıntı hayatların bir parçası olmamak için yaptığım tüm anlaşmaları fes ettim ve limana geri döndüm. kimse uyanmadan adaların bir tarafını karaya geri bağladım. çıkarmadığım çoraplarımı geri giydim. televizyon kumandasının pillerini çıkardım ve tüm kelimeleri ağzıma geri tıktım.
   hepsi için özür dilerim, benim kim olduğumu bilmiyorsun ama ben yine de özür dilerim. tüm bunlar olana kadar yaptığım ve yapmadığım her şey için. hak etmedin biliyorum. kumandanın pillerinin takılı olmasını, kırılan hayalleri ve çalıntı hayatları hak etmedin. iyi bir hayatı ve akıllı insanları bekledin, beklemekten yorulduğunda her şey için ne kadar geç olduğunu düşündün belki de. bunları söyleyecek kişi ben değilim evet ama sabredemedim. dünyanın en sabırsız insanıyım, tabi sen bilmiyorsun bunu.
   dün gece ve bu sabah yağmur yağdı. yağmurlu havalar -bilir misin bilmem- ne olursa olsun ruhuma iyi geliyor. bak işte böyle cümleler kurduğum bir yazıya dönüştü bu. bu noktadan sonra ruh nedir diye sormuyor musun sen de? veya ruhu oluşturan şey nedir diye. (bundan sonra bir şarkıya ihtiyacımız var http://www.youtube.com/watch?v=g132K0bIcGg)
   buraya daha önce çok geldim dediğim bir yer var ruhumun içinde. bulmak için hala haritaya bakmam gerekiyor çünkü daha önce hiç yalnız gitmedim oraya. güvendiğiniz biri sizi bir yere götürüyorsa yollara dikkat etmezsiniz, yolculuk ediyor olmak yeterlidir. üstelik güvendiğiniz biriyle yolculuk ediyorsanız hissettiğiniz şeyin ne olduğundan emin olana kadar varmış oluyorsunuz. orayı haritada işaretlediğime de eminim aslında ama yine de yalnız gitmeye korkuyor insan.
   sonra yine yağmur bitiyor yine güneş vuruyor yüzüne ve uzun bir yoldan yeni gelmiş gibi buruk oluyor için, o tanıdık koku geliyor yine. yorulmana gerek yok. inan yorulmaya hiç gerek yok.

15 Aralık 2012 Cumartesi

durum komedisi

   sayamayacağım kadar uzun ve derin bir zaman geçmiş olmalı üstünden ki seni doğduğum günden beri tanıyormuşum gibi geliyor. bu yüzden ne kadar hızlı kaçsam da kurtulamıyorum. kurtulmak istediğimden o kadar eminim ki neler yapıyorum neler geçiyor aklımdan bir bilsen. rüya gibi karar veremeyeceğim şeyler değil bunlar. daha çok kendi ellerimle koyduğum hayat sansürleri. sansürler öyle can yakıcı yerlerde oluyor ki, endişeler kendini besliyor, git gide büyüyor ve sonra senin tek bir lafın beni yine en başa götürüyor.

   beni çok iyi tanıdığını düşünüyorsun mesela. benimle bir ömür geçer sanıyorsun, günlerce hiç durmadan konuşabiliyoruz sen de biliyorsun. hatta çok gülüyoruz bazen. hala çok gülüyoruz ama beraberken değil. beraberken susuyoruz artık. bitti söylenecek her şey çünkü.

   bizden kalan her şeyi de geçiştirdik, işte hayat geçmiyor geçiştiriliyor bazen.

8 Aralık 2012 Cumartesi

"işte bu nedenle yalnızlığı tercih ederim, yani herkesin kullandığı sudan içmemek için. çoğunluğun arkasındayken çoğunluk gibi yaşıyorum ve gerçekten düşündüğüm gibi düşünmüyorum; bir süre sonra, insanların sanki beni kendimden uzaklaştırmayı, ruhumu çalmayı istediklerini düşünmeye başlıyorum."
-nietzsche

4 Aralık 2012 Salı

baş ağrısı

   gözlerim yanıyor. bazen insan aklından geçenleri ne kadar yapmak istese de yapamıyor, imla kurallarına uymak gibi bir şey bu. kimi zaman hep siyah giymek istersin ya, hani eminim senin de aklından geçmiştir işte onun gibi, ekmeğe zam gelmesi ama gramajının artması gibi, kum yığınından bir kum tanesi eksilse de kum yığınının kum yığını olmaya devam etmesi gibi, anaerkil yunus sürüleri gibi, sigara paketlerinin fotoğraflı yüzünü görmek istememem gibi. çok mu anlamsız geldi sana bunlar? önemli değil. çünkü bazı sabahlar uyandığımda nerede olduğumu hatırlamam biraz zaman alıyor. zaten demişlerdi bunu bana ama ben söylenenlere inanmam, kafamın içindekiler daha gerçek geliyor.
   bazen gözlerimin yanma sebebi görmek istememeleri oluyor, çünkü bazen yaşanmayan şeyleri gördüğüme yemin edebilecek kadar başka evrenleri paylaşıyoruz gözlerimle. ve bazen herhangi bir sistemde herhangi bir değeri olmayan bir ağırlık çöküyor kalbime ki bunu anlatmak için yeni bir matematik sistemi kurmak lazım. kuramaz mıyım? kesin kurarım...
   en son görüştüğümüzde insanlar o kadar gereksiz geldi ki bana inan kendimden utandım, ben böyle şeyleri bu kadar büyütmezdim. peki hiç üç sayısı üzerine düşündünüz mü? veya ne kadar az kitap okuduğunuz üzerine? nedir bu şimdi ağlatacak mısınız beni? üstelik iyi bir insan olduğuma inancım kalmadı. sabahları uyandığımda nerede olduğumu bildiğim zamanlar da kim olduğumu düşünürüm bir süre. sonra bütün gün, sonra bütün yaz sonra bütün kış ve bir hayat böyle geçecek. yine de bir takım hayallerin gerçek olması için bir takım insanların yoo bir insanın gerçek olması lazım.
   gerçek dediğimiz şeyi kendi kafamızdan geçirip kendi gerçeğimiz yapmıyor muyuz? benim gerçeğim senin gerçeğinle ne kadar örtüşür ki?